“AVRUPA pandemide ÇİN yerine TÜRKİYE'yi tercih etti!”

TUSİD Başkan Yardımcısı ve Tribeca’nın ortaklarından Taşkın Saklıca, “Pandemi sürecinde, Türkiye olarak bulunduğumuz lokasyonun avantajını kullandık. Çin’e göre Avrupa’ya çok daha yakınız. Bu nedenle Çin’den alım yapan firmaların birçoğu Türkiye’yi tercih etti” dedi.       

Fatma SEÇKİN

Dünyanın 55’den fazla ülkesine ihracat gerçekleştiren Tribeca, ithal hammaddeyi yerli üretimle birleştirip ihraç etme hedefiyle çıktığı yolda yenilikçi çalışmalarıyla sektörde birçok ilke imza atıyor.

Üçgen Endüstriyel, sektöründe rotasyon kalıplama sistemiyle üretim yapan Türkiye’deki tek firma olarak ön plana çıkan Tribeca, kurulduğu günden bu yana üretilmeyeni üretme misyonuyla çalışmalarını sürdürüyor. 

gastronomidergisi.com olarak TUSİD Başkan Yardımcısı ve Tribeca’nın ortaklarından Taşkın Saklıca ile pandemi sürecinin sektöre olan etkilerinin yanı sıra bu süreçte firma olarak nasıl bir yol izlediklerini konuştuk. 

“Bulunduğumuz lokasyonun avantajını kullandık”

Pandeminin dünyada öncelikle paket servis dışındaki tüm HOrece sektörünü etkilediğini söyleyen Taşkın Saklıca, “Sektörümüz ve tüm dünyanın içinden geçtiği bu zorlu süreçte firmamız, ihracatta mevcut yerini korumayı başardı. Normalde ihracat siparişlerimiz de düşüşler yaşadık. Ancak yeni müşteriler sayesinde ki bunlar daha önce Uzak Doğu ile çalışan firmalardı, düşüşümüzü engelledik. Türkiye olarak bulunduğumuz lokasyonun avantajını kullandık. Çin’e göre Avrupa’ya çok daha yakınız. Ve Çin’in handikaplarını pandemi döneminde üzerimize almadık. İnsanlar ilk başlarda öyle belirsiz bir korku yaşıyordu ki Çin malına elini bile sürmek istemiyordu. Pandemiyle birlikte belirli siparişlerimizi kaybettik. Ama yeni müşteriler kazandık. Çin’den alım yapan firmaların birçoğu Türkiye’yi tercih eder oldu” dedi.

“Her şeyimizle Avrupalılara benziyoruz, aynıyız”

Avrupalı’nın gözünde üretici olarak çizdiğimiz tabloyu şu sözlerle tanımlayan Saklıca, “Bizim için diyorlar ki Çin’den daha kaliteli, bizden biraz daha ucuz ürün üretiyorlar. Kılık kıyafetimiz, yeme-içme-eğlence kültürümüz çok yakın Avrupalıyla. Ama Çin ile öyle değil. Ben bu örneği çok veririm. Dünyanın adet olarak en çok çatal kaşığını üreten ülke Çin’dir. Ancak adam evinde restoranın da hiçbir yerde çatal kaşık kullanmıyor. Üretiyor ama onunla ilgili bir kültürü yok. Kaşık ve çatalın detayı hakkında kullanıcı olmadığı için bir bilgisi de yok. Ama biz öyle değiliz. Avrupalı da öyle değil. Her şeyimizle benzeriz. Hiçbir farklılığımız yok.  O yüzden bizimle ticaret yapmaktan daha çok memnun oluyorlar” diye konuştu.

 “Navlun ödemeyen ülkelerle rekabette zorlandık”

Pandemiyle birlikte gün yüzüne çıkan hammadde ve navlun fiyatlarındaki artışı değerlendiren Tribeca ortaklarından Taşkın Saklıca, “Hammadde artışı yalnızca ülkemizde değil, tüm dünyada olunca dengemizi koruyabildik. Maalesef bizim kullandığımız plastik hammaddeler, ülkemizde üretilemiyor. İthal etmek zorundayız. Bunun zorluğunu yaşadık. Ancak, navlundaki artış bizi daha çok etkiledi. Navlun ödemeden hammaddeye ulaşabilen ülkelerle rekabetimizi zora soktu” dedi.

“Sattıklarını sipariş edebilme yeteneğine kavuştular”

Lokasyon avantajımızın siparişlerin transferinde de devreye girdiğini belirten Saklıca, şunları söyledi; “Siparişlerin tesliminde deniz yolu yerine kara yolunu tercih ettik. Pandemi öncesi kara yolu taşımacılığına göre çok daha ekonomik olan deniz taşımacılığındaki ani fiyat yükselişiyle bu şekilde baş ettik. Çin’den Avrupa’ya normalde 2 bin dolara giden konteynerın maliyeti 15 bin dolara çıkınca, siparişlerimizi deniz yoluyla göndermekten vazgeçtik. Kamyon taşımacılığında rakamlar çok artmadı. Eskiden 4500 euro olan tır maliyeti, olduysa en fazla 5000 euro olmuştur. Bu da bizi fazla zorlamadı. Ülke olarak, denizler kapansa da Afrika kıtası hariç neredeyse hemen her yere ürünlerimizi ulaştırabiliriz. Böyle bir fiziki şansımız var. Müşterilerimizin siparişlerini tırla gönderebiliyor olmamız, hala ucuz kaldığımız için tercih edilmemizi sağladı. Kimse ucu belli olmayan bir ortamda hele ki hammadde ve navlun fiyatları böylesine artmışken, parasını stoğa yatırmaz. Bizler parsiyelde avantaj sağladık. Müşteri sayemizde sattığını sipariş edebilme yeteneğine kavuştu.”

“Bize uzak üretimlere tam zamanı deyip, girmedik”

Pandemiden kaynaklı ürün gamlarında bir değişikliğe gitmediklerini vurgulayan Saklıca, “Firmamız pandemi öncesinde de yıllardır, medikal arabalar üretiyordu. Bu dönemde medikal araba siparişlerimiz de belirgin bir artış oldu. Biz bildiğimiz işi yapmaya devam ettik. Pandemi ortamında bize uzak üretimlere ve çeşitlere sırf tam zamanı diyerek girmedik. Son zamanlarda özellikle; tabak taşıma arabaları, depo istif rafları, termobox çeşitleri, bulaşık makinesi sepetleri ve diğer izolasyonlu saklama kaplarının üretimine ağırlık verdik” dedi. 

“Türkiye’de üretilmeyen ürünleri üretmeyi hedefledik”

Kalıpları kendi bünyelerinde yapıyor olmalarının avantajlarına da değinen Taşkın Saklıca, “Bu durum bize başta hız, ekonomiklik, müşteri tercihlerine hızlı cevap verebilme ve rekabet gücü sağlıyor. Müşterimize isterseniz aklınızdaki yeni ürünü çizin veya anlatın biz hayata geçirelim diyebiliyoruz. Türkiye’de üretilen mallardansa üretilmeyen ithal edilen ürünleri üretmeyi hedefliyoruz. Üretimini yaptığımız ürünlerin yaklaşık yüzde 50’sinde ülkemizdeki tek üreticiyiz. Eğer model ve birebir muadil olarak hesaplarsak bu oran yüzde 80’lere çıkar” dedi.

“Fuarlar başlangıç, devamını sağlamak lazım”

Yurtdışı fuarların sektör için çok önemli olduğuna dikkat çeken Taşkın Saklıca, “Yurt dışı fuarlar çok önemli tabi ki birçok firmamız katılımcı oluyor. Ancak fuar başlangıç, devamını sağlamak lazım. Bunun için en önemli şey yurt dışı lojistik merkezlerimiz olmalı ve burada firmalarımız hazırda ürün stoğu tutabilmeli ki en hızlı şekilde minimum miktarları bile teslim edebilmeli. Bakanlık daha önceden Türkiye Ticaret Merkezleri (TTM)’nin projesi kapsamında, New York, Londra ve Dubai’de showroom-ofisler açtı. Bizim gibi firmalara oralarda ofis imkanı sağladı. Bu ofislerin yeterli olmadığını ben hep söylüyordum. Bizim ofise ihtiyacımız yok,  orada hazırda mala ihtiyacımız var” diye konuştu.

“TUSİD olarak öncülük yapacağız”

İhracatta verimliliği yakalamak adına yurt dışında yeni kurulmaya başlanan Lojistik Merkezlerine firmaların önem vermesi gerektiğinin altını çizen Saklıca, sözlerine şöyle devam etti “Bunun için her firma tek tek masraf yapmadan çeşitli konsorsiyumlar kurulmalı. Belli ülkelerde ihracatçılarımız için depolar açılıyor. Bu depolarda yer kiralayıp, ürünlerimizi o bölgedeki firmalara hemen teslim etmek kaydıyla, diğer ülke rakiplerimizin önüne geçme şansımız var. Bu konuda ciddi destekler de var. TOBB’un ABD’de yapmış olduğu 9 bin metrekarelik depo ve organizasyon bence oldukça başarılı olacak. Ancak buralara firmalar, tek başına katılırsa zorlanabilir. Bu depolara ürünleri çakışmayan firmalar ortaklaşa girebilir. Bunu yapabilenler var. Biz de TUSİD olarak bu konuda öncülük yapacağız. Şu an için sistem, yeterince etkin değil, bazı firmaların böyle bir çalışmadan haberi bile yok.  Konuyu ihracat kapasitesi olan KOBİ’lere indirgemezsek çok fayda sağlamaz. KOBİ’ler sisteme nasıl dahil olacak derseniz, her zaman olduğu gibi sahaya önce cengaverler çıkacak. Yapılan başarılı olunca diğerleri zaten duyacak veya takip edecek. Çünkü bizim milletimiz ‘Armut piş ağzıma düş’ bekler.”

“Lojistik merkezlerine DEVLER değil, KOBİ’ler önem vermeli”

Lojistik Merkezleri’nin özellikle KOBİ’ler için kıymeti olduğunu söyleyen Taşkın Saklıca, sözlerini şöyle sonlandırdı; “Koç, Sabancı, Vestel, gibi dev grupların bu organizasyona ihtiyacı yok.  KOBİ’lerin var ama KOBİ’ler de bunu tek başına yapmaktan korkar ve gücü yetmez. Mutlaka iş birliği ve destek lazım. Biz firma olarak bir ilki yaptık aslında. BAE de depo açtık. 15 ayrı firmamız buraya konsinye mal gönderdi. Şimdi pandemi ortamı da olsa, oradan satış ve teslimat yapıyoruz. Her geçen gün potansiyelimiz artıyor ve artacak”